|
|
|
|
|
|
|
|
|
DEDE Lİ
DEDELİK : Aleviliğin en temel kurumlarından bir tanesidir.Alevilikte en üst makamdır.Cem törenleri dedenin yönetiminde ve direktifleri doğrultusunda bir ekiple yapılır.Dede olmadan cem töreni asla yapılamaz. Dede toplumun sosyal önderi durumundadır.Gerektiğinde toplumun doktoru,savcısı,yargıcı,öğretmeni vs.dir.Küsleri barıştıran,suçlunun suçunu toplumdan aldığı güçlebelirleyen inançlarına önderlik eden kişidir.
Alevilikte dedenin soydan geldiğine inanılır.Soydan gelmeyen dedelik yapamaz.Her soydan gelen dedelik yapamaz.Bunun için dede olacak kişi ailenin en yetkin bireyi,tutum ve davranışlarıyla örnek davranışa sahip bir kişiliği olması gerekir.
Alevilikte dedeler İmam Hüseyin soyuna dayandırılır ve bu soydan gelen dedeler seyit olarak adlandırılır.Anadolu’da bulunan tüm dedeler seyittir.İmam Hasan’ın soyundan gelenlere Şerif denir.Şerifler Anadolu’da çok bulunmazlar.
Dedeler 13.yy Anadolusu’nda tekkelerde yetişmiş ve yolun kuralıyla biçimlenmiş kişilerdir.Buradan aldıkları bilgileri kendisinden sonra dede olacak şahıslara aynen aktarırlar.
Dedeler belirli ocaklarla adlandırılmaktadır.Çalapverdi,Hıdır Abdal,Baba Mansur,Seyit Rıza,Ulaşoğlu Ocağı, Ulusoylar, Çelebiler, Beş Çeşme vs.gibi onlarca dede ocağı vardır. Ocaklı dedelerin yetmediği yerde dedenin tayın ettiği dedelik yapabilecek kişilere de zamanla dedeler vekalet vererek onları yetkilendirmiştir ki bunlara da dikme dede adı verilir.
Cumhuriyetle birlikte dedeler eski önemlerini sembolik olarak yürütmüşlerdir.Çünkü dedelik kurumu cumhuriyet si stemiyle bütünleşmiş ve bunun savunucusu olmuştur.
CEM : 
Cem, Alevilerin topluca düzenledikleri ibadet töreninin adıdır. Cem kelime manasıyla "toplanmak" ve "birlik" anlamına gelmektedir.
Alevi inancına göre Cem’in tarihçesi Hz. Muhammed’in yaşadığı dönemdir. Ve ilk Cem’e Hz. Muhammed mürşitlik etmiştir. Buna "Kırklar Cemi" de deniliyor.
Cem töreninin bir değil, birden çok özelliği bu töreni klasik diyebileceğimiz tapınma törenlerinden farklılaştırır. Her şeyden önce Cem, Cem’e gelenlerin birbirilerinden "razı" olmaları, rızalık almaları gerekiyor. Yani kırgınlık, küskünlük Cem’e başlanmadan önce mutlaka çözüme kavuşturulur ve ondan sonra Cem başlar. Cem sadece insanın yaratıcı güce karşı günahlarının, hatalarının af olunması ve tövbe etmesi değildir. Bununla beraber aynı zamanda insanın içinde yaşadığı topluma karşı sorumluluğunu yerine getirip getirmediğinin sorgulamasıdır. Eğer bir kişi herhangi bir suç işlemişse ve bu suç Cem’de bulunan cemaat tarafından tespit edilmişse o kişi Cem’i yöneten "Dede" tarafından "dara" çekilir. Buna "Darı Mansur" da denilir. Suçun derecesine göre toplumun onaylamasıyla ceza verilir. Bu arada belirtmekte fayda var. Bir kişi ne kadar ağır suç işlemişse işlesin, o kişi asla ölümle cezalandırılmaz. Suçu ne kadar ağır olursa olsun bir kişiye verilecek en ağır ceza onu cemaatten dışlamaktır. Bu da Alevi inancının adalet anlayışını gösterir.
Cem’de kadın erkek beraberce ibadet ederler. Dedenin duasıyla Cem başlar. Cem’de hizmetleri gören "On iki" hizmet sahibi vardır. Cem’deki duaların içeriği genellikle Ehlibeyt’e bağlılık On İki İmamlar, Hak, Muhammed, Ali sevgisine dayanır. Deyişlerde Alevi tarihini şekillendiren olayların geçtiği şiirler okunur. Bu deyişler eşliğinde kadınlı erkekli Semah dönülür. Cem’e katılanlar halka şeklinde otururlar. Ve yine Cem’e katılanlar lokmalarını beraberlerinde getirirler. Bu lokmalar ortaklaşsa paylaşılır. Cem’lerdeki bazı adetler yöreden yöreye değişse de öz aynıdır.
- Alevi yolunun temellerinden olan cem töreni; çok karmaşık bir uygulamadır. Bu uygulama, genelde dinsel niteliklidir ama insanların hem tapınma işlevini, hem ruhen yenilenme, yıkanma eylemini, hem de toplumsal ve bireysel sorgulama işini kapsar. Cem yapılırken; müzik ön plandadır. 12 Hizmet adı verilen ve 12 İmamlara saygıyı da kapsayan uygulamalar sırasında şiir, müzik, dinsel gösteri (samah) gündeme gelir.
- Cem törenleri dinsel bir olgu olduğu kadar bir eğitim alanıdır da. Halk eğitiminin belirli bir disiplin içinde verildiği bu törenlerde ayrıca Alevi insanların dünya işleri de sorgulanır. Cemler, özellikle Osmanlı devleti zamanında, Alevi halkın mahkemeleri gibi de çalışmışlardır. Aleviler, sorunlarını çözmek için asla Osmanlı devletinin mahkemelerine gitmemişlerdir. Bu yola başvuran birisi düşkün sayılır ve toplumdan dışlanırdı. Gerek kişisel sorunlar, gerek çözülemeyen ailevi sorunlar, gerekse kişinin topluma karşı sorunları, cemde görüşülür, çözüme bağlanırdı. Çözümsüzlük söz konusu olmazdı. Karara uymayanlar, toplumsal yaptırımla karşı karşıya bırakılırdı...
- Bütün bunlardan amaç, “kul hakkı” ve ölmemek; bunu önlemek idi. Kul hakkı taşıyan “düşkün” ilan edilir ve dışlanır.
- Cemin bir özelliği de, bu törene, insana karşı borcunu ödemiş insanların girebilmesidir. Suçlular asla ceme alınmazlar. Bir katil camiye girip namaz kılabilir, fakat ceme asla giremez. Bu tavır, suçu daha baştan önleme amacından doğmuştur.
- Cemi, dede yönetir. Alevi insanlara genel olarak talip (talip olan, gerçeği isteyen) adı verilir
- Cem, değişik amaçlarla yapılır. Bunların en önemlisi, görgü cemi 'dir. Söz konusu cemde, insanların görgüleri yapılır. Görülmek, kişinin bu dünyadaki hukuki ve sosyal sorunlarının halledilmesi, Allah karşısında temiz hale getirilmesi, yani öbür dünyada vereceği hesabı daha bu dünyada vermesi demektir.
- Görgü ceminden başka yılın belirli günlerinde, Alevi yol büyüklerini anmak için yapılan cemler bulunur. Bunların dışında, bir de sohbet yanı ağır basan özellikle de kış aylarında yapılan cemler olur. Bu cemlerde, genellikle, Alevi gençlerin yolun kurallarını öğrenmeleri, yetişmeleri hedef alınır.
- Bu durum, Alevi geleneğinin dayatmasından kaynaklanır. Çünkü, cem, aslında Kırklar Meclisi 'dir. Kırklar Meclisi 'nde de bir üzüm tanesi ezilip şerbet edilmiş; içilmiş; mest olunarak semah yapılmıştır. Bu nedenle, temsili biçimde bile olsa cemlerde üzüm suyu içmek anlamında verilen şerbet, bu mest olma olayını gündeme getirir. Bir muhabbet olayı olan cem, içkiyi, kendi varlığından geçmenin bir vasıtası yapmıştır. Bir potada erimek ve tek varlık haline gelmek için araç sayılan şaraba bu nedenle “vahdet şarabı” denilmiştir.
- Cemlerin yürütülmesinde değişiklikler görülmekle birlikte, amaç, işlev hep aynıdır. Cem olayı, Alevilik olgusunu Sünnilikten ayıran en önemli göstergedir. Ceme gelen insanların kadınlık ve erkeklikleri, zenginlik ve yoksullukları, bilgililik ve cahillikleri ortadan kalkmış sayılır. Orada herkes tek can olmuştur; insan oluşun havuzuna dalınmış, orada erimişlerdir. Artık kırk kişi bir gömleği giymiş, kırk beden bir beden olmuş, kırk baş, bir başa dönüşmüştür. (Yunus Emre'de, Hz. Ali Sevgisi bölümüne bak.) Elbette, kırk kişinin (Temsili olarak ceme gelen herkesin) ruhları da birleşmiştir.
- Cemde bulunan herkes, birbirinin kardeşidir, birbirinin bacısıdır. Kimse oraya düşmanlık duygularını taşıyarak giremez. Problemli insanlar ceme asla alınmaz. Kimse orada geleneklere aykırı davranamaz. Cemin sıkı bir disiplin içinde geçmesi için, yeterli derecede insan görevlendirilmiştir. 12 Hizmet sahipleri, bu disiplini yürütürler. Cem evinin eskiden Osmanlılara karşı korunabilmesi için dışarıya da bekçi çıkartılmıştır. Bu gelenek bugün bile cemlerde yürütülmekte, gençlerden oluşan üç, dört kişilik ekipler de dışarıda bekçilik yapmaktadır.
- Alevilere yönelik mumsöndü iftirası da, cem törelerinin sıkı bir korumaya alınmasından kaynaklanmıştır. Aleviler, kendilerini Sünnilere tanıtmamak için takıyye uyguladıkları gibi, ceme de asla onları almamışlardır. Alevilerin toplanıp tören yaptığını bilen, ancak oraya giremeyen Sünniler mumsöndüyü icat etmişlerdir.
- Elbette, Alevileri tanımayan, tanımamaktan öte onlara düşman olan yobaz kafaların bu yakıştırmasının psikolojik çözümünü yaparsak, ortaya şu gerçek çıkar: Bu iftira, aslında, bunu yaratanların ruh durumlarını, iç dünyalarını, daha daha arzularını yansıtır. Onlar, bu yakıştırma ile olanı değil, olmasını istediklerini kurgulamışlardır. Bu iddiayı ortaya atanların, buna inananların ruh durumunu, günümüz Türkiyesinde kadınlara karşı takındıkları yabanıl tutumlarından anlamak mümkündür.
- Cem töreni, insanı biçimlendiren, eğiten bir okuldur. Bu okul, halk sanatının beşiğidir, kaynağıdır...
- Sünnilikte, müzik, şiir, dans yasaktır. Halbuki Aleviler, müziği, şiiri, dansı dinsel yaşamın, tapınmanın bir parçası haline getirerek yaşatmışlar, geliştirmişlerdir.
- Türk dilinin, Türk halk müziğinin, halk danslarının gelişmesinde, cem törenlerindeki bu canlı sanat etkinliklerinin önemli katkısı olmuştur.
- Cemde, halkın diliyle konuşulmuştur. Alevilerin ön önemli özelliklerinden birisi de, Anadolu'da, Türkçe'nin savunuculuğunu yapmalarıdır. Zaten, halka seslenen Alevilik, halkın dili olan Türkçe'yi kullanmak zorundaydı. Bu nedenle cem törenlerinde okunan dualar da Türkçe yaratılmıştır. Kimi yerlerde gülbang (gül sesi) denilen, kimi yerlerde ise dua adı verilen bu Türkçe seslenişler; birbirlerine benzemekle birlikte, bölgeden bölgeye, hatta dededen dedeye değişmektedir.
- Cemlerde, genellikle Ehlibeyt'le ilgili olan bazı ayetlere törenin uygun yerinde yer verilir. Bunun dışındaki duaların tümü Türkçe'dir. Erkannamelerde bulunan bu Türkçe dualar, bugün biraz eski dilli gibi gözükürse de, dedeler şimdi bunları hemen günümüzün diliyle okumaktadırlar. Yani, Alevi dualarının Kuran ayetleri gibi bir değişmezliği yoktur. Duaların biçimi değişir ama özü, sesleniş tekniği, havası, hedefi değişmez...
- Cemlerdeki temel amaç, insanın eğitimidir. Aleviler, bu eğitimi, sanatı kullanarak, insan için insan öğesini öne çıkartarak yapmışlardır.
- Alevi inanışına göre, ilk cemin, İmam Cafer'üs Sadık zamanında yapıldığı sanılıyor. Fakat, bu ibadet biçiminin Emevi yönetimi zamanında camilerde Hazreti Ali’ye küfredilmesi karşısında camiye gitmeyi bırakan Aleviler tarafından “evde ibadet” biçiminde ortaya çıktığı düşünülebilir.
- Yaptığımız araştırmada cemle ilgili en eski bulguların 1358 yılında yazılan Menakıbü ’l Kudsiyye ’de olduğunu saptadık. Yazar Evlan Çelebi 1240 yılında ortaya çıkan Alevi ayaklanmasının önderi Baba İlyas-ı Horasani ’yi anlatırken onun pirinin Dede Garkın olduğunu belirtiyor. Bir şaman gibi tasvir edilen Dede Garkın ’ın 400 halifesi vardır. Bunlar, 40 gün cem yaparlar (179. beyt) ve “paymaçan” dururlar (s.16)
- Ön ü son kırk gün içre cem oldı
- Paymaçan yerinde hep durdı
- Burada geçen Paymaçan, cemde bugün peymenceye durmak biçiminde uygulanır ve çok önemli, kilit uygulamadır. Aleviliğin de bir işaretidir.
- Bu eser, cemin 1200’lerde Anadolu’da yapıldığını göstermektedir.
- Cemin en son kurallarının ve müsahiplik sisteminin en ayrıntılı biçimde Erdebil tekkesi/dergahı tarafından şekillendirildiğini Şah Hatayi’nin şiirleri ortaya koymaktadır.
- Cem; eskiden “ayn-i cem, cem ayini, ayn'ül cem” gibi adlarla anılmıştır. Aleviler, ilk cemin Kırklar Meclisi olduğunu kabul ederler. Cemi, İran’ın Sasani padişahlarından Cem ’in adına bağlamak Alevilerde asla kabul görmez. Cem sözcüğünün aslı “cemm”dir. Bu, kalabalığı, insan topluluğunu anlatır.
- Zaten, Alevi din törenlerine cem adı verilmesinin nedeni de çoluk çocuk bütün herkesin bir araya gelerek dinsel, toplumsal, sanatsal çabanın içinde bulunmalarından kaynaklanmıştır.
- Cem'de temel noktaları anlatılan bir cemi, şiirleri almayarak bir Alevi dedesi Fazlı Aytemiz'den aktarıyoruz:
- Görgü Cemi

- “Terceman kurbanı”, “cem”, “Ali cemi”, “İçeri kurbanı” da denilen “Görgü cemi” köy halkının, hatta çevreden de gelebileceklerin rahatça oturabilmesine uygun bir evde, veya -varsa- “cem evi” denilen özel olarak yapılmış odada yapılır. Bazı yerlerde bu koşul aranmamakla beraber, genellikle, görgü cemine ancak musahipliler, daha önce görülmüş olanlar ve görülmeye talip olanlar girebilirler. Ceme girecek olanlar sabahın erken saatlerinde “Pir'in desturu ile” Hakk'a çağrılırlar. Akşam ortalık karardıktan sonra davet edilenler eşleri ile bareber “Hak meydanı” olarak kabul edilen cem evine gelmeye başlarlar. Cem evine gelen erkekler ve bacılar, getirdikleri, çörek, kuru yemiş veya meyva gibi yiyecekleri lokma işiyle görevli hizmet sahibine verdikten sonra yan yana iki el göğüste veya sağ el göğüste, sol el aşağıya salınmış, sağ ayak başparmağı sol ayak üzerine konmuş ve vücud hafifçe öne eğilmiş olarak duaya dururlar. Buna “Dara durmak” veya “Peymançeye (pa-i maçin’den) durmak”da denilir. Dede:
- “Allah... Allah... Lokmalar kabul ola. Muradlar hasıl ola. Hak-Muhammed-Ali kabul eyleye. İmam Hasan, Şah Hüseyin, Hünkar Hacı Bektaş Veli defterine kayıd ola. Nur-ı Nebi, Kerem-i Ali, Pirimiz Hünkarımız Hacı Bektaşi Veli, gerçek erenler demine hu...” diye dua verir.
- Getirdikleri yiyecekler ve dem şişesi ellerinde olmak üzere de dara durulabilir. Duayı aldıktan sonra yiyecekleri bu işle görevli hizmet sahibine verirler. Birçok yerlerde genellikle böyle yapılmaktadır. Duayı alan eşler diz üzeri gelerek meydana niyaz ederler. Böylece hem “ Âdem 'e” secde edenlere karışmış olurlar, hem de tüm ceme katılmış olanlarla niyazlaşmış, görüşmüş olurlar. Ayrıca dede ile veya cemde bulunanlarla görüşülmez. Bazı bölgelerde duadan sonra meydana değil, dedenin oturduğu posta veya dedeye niyaz edilir. Bundan sonra eşlerden erkekler, yönü dededen tarafa gelmek üzere, orta yerde büyükçe bir boşluk bırakarak halaka (halka-daire) teşkil edecek biçimde otururlar. Cemaatin kalabalık oluşuna göre bu halka üç ve daha fazla sıra olabilir. Burada herkes birbirine dönüktür. Böylece, “Tarikat namazı didara (yüze) kılınır”, sözünde olduğu gibi herkes yüz yüze oturur. Dua ve niyazdan sonra eşlerden kadınlar (bacılar) erkeklerin teşkil ettiği halkanın geri tarafından münasip bir yerde topluca otururlar.
- Cem evine gelmeden önce kadın, erkek, herkes abdest alır. Görgüsü yapılacak olanların tüm yıkanmaları, başka deyimle, boy abdesti almaları gereklidir.
Evli olanlar, genel kural olarak görülmek ve görgü cemine katılabilmek için musahibli olmak zorunluğundadırlar. Fakat bu kaide her bölgede 
CEM’DE 12 HiZMET
........yörelere göre değişkenlik göstermektadir. Onik hizmet Ondokuza değin çıkmaktadır. Biz burda genel kabul üzerinde duracağız.
On iki hizmet
1. Mürsid-Pir-Dede; Hz. Muhammed’i temsilen “Ahmed-i Muhtar postu ya da makamıdır. Tasavvufa göre mürşid ya da pir hem mülkün (varlığın) hem gönlün (ruhun) sultanıdır.Cemi yönetir.
2. Rehber: Hz.Ali’yi temsil eder. Şah-ı Velayet makamıdır. Dedenin yardımcısı, ilk yol göstericisidir. Rehber, talibi (yola girmek isteyen canları) getirir Pir ve Mürşid’e teslim eder. Talip ikrar verir; el alır, dil alır, nasip alır, özünü meydanda bulur. Kılavuzsuz kuş uçmaz, yaprak kımıldamaz, rehber yolerinin kılavuzudur. Talip olan can dar-ı didadir. Boynunda tigbent baglı, Enel-Hakk dedigi asılır gibi doğru, baş yana bükük, eller yana sarkık berdâr, Halac-ı Mansur darında. Diz üstü oturuşa geçer talip; Nesimi Darına durur, inanci için derisi yüzülen Seyit Nesimi gibi, kendi derisi kızıl post olur kendine. Talip ‘karnında, ciğerinde hançer’, elleri gögsünde, gövde eğilmistir yere yüzüstü secdeye, Fazlı darına.Talibin ayakta ayakları mühürlüdür. Hz. Hüseyin gibi, kanayan yarasını göstermemek için kapatır, sol ayak basparmağını, sağ ayak basparmağıyla Fatıma darında. Böyle ikrar verir talip, dört darın pirinden şefaat bulur. Sırttında beyaz kefen “ölmeden evvel ölmek” için, bellerinde üç düğümlü tığbent bağlı, ayakları yalınayak Rehber eşliğinde talib. Dede huzurunda Kızılbaş Meydanında. Dede’nin sesi talibin kulağında tüm benliğine hitap eder: “ Ey talip, bu bir uzak yoldur gelemezsin! Gelme gelme, dönme dönme! Gelenin canı, dönenin malı! Bu yol demirden yay, ateşten gömlek giyemesin! Gördügünü ört, görmedigini söyleme! Eline beline diline sahip ol!. Öl söz verme öl sözünden dönme!. Seni senden aldık sana geri teslim ettik! Kendini bilen Hakk’ı da bilir!..” Ve kefen çıkarılır. Dede: “...Allah’a kul, Muhamed’e ümmet Ali’ye talip, Hz. Hüseyin’e yoldaş eyleye! İkrarın kadim, darınız niyazınız kabul ola ....” der. İşte tüm bu aşamaya talibi Rehber eğiterek getirir.
3. Peyik: dedenin geldiğini ve cem tutulacak günleri haber verir.
4.İznikçi : Cemevi’nin temizliğinden sorumludur.
5. Bekçi: Cem esnasında dışarıdan gelecek tehlikeye karşı canları korur. Canlar, canını ve malını teslim eder. Su uyur düşman uyumaz anlayışından hareketle bekçi görev yapar. İnanç kuzudur, şeytan kurttur, akıl bekçidir. Bekçi olmazsa kurt kuzuyu yer.
6. Gözcü: Cemde elinde asası ile Gözcü, diplini, düzen ve sükûneti sağlar. Gözcünün elindeki “asa” edepli durana, doğru söze; “göz, kulak, gönül verene” değmez. Darda duran canlara rehber ile birlikte dedeye yardımcı olur.
7. Çeragcı: Delili ( kandili, mumu ışığı) uyandırır. Cem evini sevgi nuruyla aydınlatır.
8. Semahcı: Semaha duracak canları organize eder ve duruma bağlı olarak o da birlikte döner; Halk’a doğru, gerçeğe doğru, pervane olup uçarlar, turnalar gibi...
9. Zakir: Telli Kuran’dır bağlama, yanıktır sazın namesi Zakir elinde. Gönüllere huşu ile coşku verir, dile hikmettir Zakirin her deyişi... Zakir bağlamanın her teline vuruşunda canlar pişirir.
10. Kurbancı: Tığlanacak koçları keser, hazırlar ve sofracıya teslim eder.
11.Sofracı: Sofra Halil Ibrahim sofrasıdır. Lokma herkesin lokmasıdır. “Elimde yoktur terazi, canlar hakkına oldu mu razı!..” diye sorulur. Destursuz lokma yiyene, kurban kestirilir bir sonraki cemde. “Kurbana, Kurbancı’ya, sofraya, sofracı’ya, çalışıp kazananlarla lokma getirene , pişirene, getirip götürene ve hizmet edene..” gülbank okunur.
12. Ferraş: Hak-Muhammed-Ali meydanını çaldıgı süpürgeyle temizler, kötülüklerden pisliklerden hem meydanı arındırır, hem de canların gönüllerini durular. 
- Dededen başka diğer hizmet sahipleri, sağ başta rehber (Baba) olmak üzere, iki elleri göğüste veya sağ elleri parmakları açık olarak göğüste, sol elleri serbest bırakılmış, sağ ayak başparmağı sol ayak üzerinde, vücut hafifçe ileri eğik olarak meydanın ortasında birlikte dara dururlar. Her hizmet sahibi, hizmet sırası geldikçe ayrı olarak dara durup duasını alabilirse de genel olarak kural tüm hizmet sahiplerinin birlikte dua almasıdır.
- Dedenin hizmet sahiplerine verdiği dua şudur:
- “Allah!.. Allah!... Akşamlar hayrola, hayırlar fethola, şerler defola. Hizmetleriniz kabul ola. Muratlarınız hasıl ola. Hazır, gaib, zahir, batın âyin-i cem erenlerinin nur cemallerine aşkola. On sekiz bin âlemle birlikte mümin –Müslim cümle kardaşlarımızı Muhammet– Ali gülbanginden mahrum eylemeye. Allah cümlemizi didar-ı Ehlibeyt’e, meşreb-i Hüseyin'e nail eyleye. Muhammed-el-Mustafa, Aliyye-l-Murtaza, Cebrail-ül-Musaffâ, Gözcü Er Mustafa, Gûlam Kanber, Çerağcı Cabir Ensari, Selman Farisi, Bilal Habeşi, Kunbancı Mahmut'el Ensâri, Gulam Kisani, Semahcı Ebu-Zer-Gıfari, Fatıma bacı, Amr-ı Eyyar ve İznikçi Hûzeyme'nin hüsnü himmetleri üzerinizde ola, saklaya bekleye... Dil bizden, nefes Kutb-ül Arifin, Gavs-el Vasilin Hünkâr Hacı Bektaş Veli'den ola. Nur-ı Nebi, Kerem-i Ali, gülbang-i Muhammed, dame-i Pir, Hünkâr Hacı Bektaş Veli gerçek erenler demine hu...”
- Duadan sonra, hizmet sahipleri meydana niyaz edip tekrar topluca dara geçerler. Dede:
- “Tecellâ, tevella, Hakka yazıla. Tecellanız temiz, yüzünüz ak ola. Tecella gören cehennem narı görmeye. Erenlerden himmet, şey'an-Lillâh, Allah eyvallah...” der.
- Hizmet sahipleri hizmetleri başına giderler.
- Ferraş (Carcı) meydana üç defa süpürge çaldıktan sonra sürüpgeyi sol koltuğuna alarak dara durur ve “Allah Allah... Gürûh-u Nâci'yim. Kırklar meydanında süpürgeciyim. Pir divânında durucuyum. Hamdü-Lillâh Pirimiz Hazret'i Bektaşi'dir. Âl-i Muhammed'den üstadımız Seydi Ferraşdir. Allah eyvallah. Nefes Pir nefesidir.” tercümanını okur.
- Dedenin “Allah Allah... Hizmetin kabul ola. Muradın hasıl ola. Seyyid Ferraş Efendimizin himmeti üzerinde ola. Gerçek erenler demine hû...” diye yaptığı duadan sonra bulunduğu yere niyaz edip geri geri çekilerek meydanı terk eder.
- Görgüye çıkacak olanlar, iki müsâhib aile olarak genellikle dört kişidir. İçlerinde yaşı büyük erkek sağ başta, solunda eşi, onun solunda diğer erkek ve onun solunda eşi olmak üzere yalınayak, bellerinde “kemerbest” kuşağı ile dara dururlar.
- Rehber, görgü darında bulunan dört kişinin sağına geçip, meydana niyaz ettikten sonra: Kuran'dan A'raf süresi âyet 23'ü okur: Her ikisi “Rabbimiz kendimize yazık ettik. Bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen, biz kaybedenlerden oluruz” derler. Sonra şöyle devam eder:
- “Allah... Allah... Eli erde, yüzü yerde, özü dâr-ı Mansur'da, Hakk-Muhammed-Ali yolunda, Erenler meydanı, Pir divanında, canı kurban, teni terceman, On İki İmâm ve on dört Masum-ı Pak efendilerimizin dostlarına dost, düşmanlarına düşman olmak kavliyle; Hak erenlerin nasihatını kabul, muktezasiyle amel etmek üzere yalın ayak, yüzü üzre sürünerek gelmiş -(... görgüye girenlerin baba ve kendi adları)- ayin-i cem erenlerinin izni icazetiyle Muhammed-Ali yoluna, Seyyid Muhammed Hünkâr Hacı Bektaş Veli tarik-i nâzeninine dahil olmak üzere koç kuzulu kurbanlarıyla gelmişler, Hakk'ı görmüş, rah-ı Hak bilmiş, Nesimi gibi yüzülüp, Mânsur gibi asılıp, Fazlı gibi borçtan halas olmak dilerler. Himmet-i Pir niyaz ederler. Allah Eyvallâh.”
- Dede, Cemde bulunanlara hitaben “Âyin-i cem erenleri. Siz bu canlardan razı mısınız?” der. Dede bu soruyu yüksek sesle üç defa tekrarlar. Görgüye çıkanlar genellikle, daha önceden şikâyete konu olacak bir anlaşmazlık bırakmadıkları için, istekli çıkan pek olmaz. İstekli çıkarsa, isteği kabul edilir ve cemaatın aracılığiyle sorun halledilir. İstekli yoksa, cemde bulunanlar ayağa kalkmadan oldukları yerde niyaz ederler. Bu suretle razı olduklarını bildirmiş olurlar.
- Dede, Kuran’dan “Tevbe Suresi” âyet 119. “Ey inananlar. Allah'tan sakının. Doğrularla beraber olun.” ayetini okuyarak devam eder:
- “Tevbe günâhlarımıza estağfurullah, elimizle, dilimizle, belimizle işlediğimiz günahlarımıza tevbe-estağfurullah, kalbimizle cem-i âzâmızla işlediğimiz günahlarımıza tevbe-estağfurullah, isyanımıza tevbe-estağfurullah.
- Can-ü dilden el bağladım evliye erkânına
- Hamd-ü Lillah gene durdum Pîrimin dîvanına
- Elaman sığındım erenler lûtf-ü fermanına
- Ber Cemâl-ı Muhammed, Kemâl-i Hasan, Hüseyin, âl-i ra bülende salâvat...” der ve tüm âyin-i cem erenlerini salâvat vermeye çağırır.
- Hep birlikte:
- “Allahümme salli alâ seyyidina Muhammedin ve alâ âl-i Muhammed” diyerek salâvat verilir.
- Darda bulunanlar, yani görülenler yüz üzeri kapanıp secdede dururlar. Dede “Geldiğin Ali yolu, durduğun Mansur dârı, gördüğün Hak didarı, Hak cesedine can verdi, kalbine iman verdi. Ağız talîb, dil mürşid. Erenler meydanında ne gördün, ne işittin?” diye sorar.
- Dârdakiler, başlarını secdeden kaldırmadan “Hak gördük, Hak işittik.” derler.
- Dede, başları secdede olan taliplere şunları telkin eder:
- “Allah eyvallah kapısında, döktüğün varsa doldur. Ağlattığın varsa güldür. Yıktığın varsa kaldır. Doğru gez. Dost gönlünü incitme. Mürşîde teslim-i rıza ol. Yalan söyleme, haram yeme, zîna etme, elinle komadığın şeyi alma, gözünle görmediğin şeyi söyleme. Gelme gelme, dönme dönme. Gelenin malı, dönenin canı. Riya ile ibadet, şirk ile taat olmaz. Söylediğin meydanın, sakladığın senin. Allah Eyvallah...”
- Bunun üzerine görgüsü yapılanlar dara kalkarlar.
- Dede sorar:
- “Erenler meydanında, Pîr huzurunda mürşîdine teslim-i rıza oldun mu? Allah-Muhammed-Ali, On İki İmam ve Ehlibeyt soyuna imân-ü ikrar ettin mi? Kazaya razı olup kadere bağlandın mı? Nâcilerin pişüvâsı İmam Cafer-i Sâdık'ın içtihadı üzere Hak dediğimizi Hak bilip, bâtıl dediğimizi bâtıl bildin mi? Muhammed-Ali'nin ve Ehibeyt'inin sevdiğini sevip tevellâ, sevmediğini sevmeyip teberra ettin mi? Dört kapı, kırk makam Hak mı? On iki yas-ı mâtem Hak mı? Sûret-i Hak'tan görünüp, dünya menfaatiyle gözünü kamaştıracak münafıkların sözlerine aldanıp erenler yolundan uzaklaşırsan mahşer günü yüzün kara olsun mu?”
- Dardakiler her soruya “Allah, evyallah” derler
- Dede:
- “Allah-Muhammed-Ali, Hünkâr Hacı Bektaş Velî ikrarınızda sabit kadem eyleye, gerçek erenler demine Hu.” diye dua eder.
- Bunun üzerine görülenler aynı sırada olmak üzere dedenin önünde diz üzeri otururlar. Dede en sağ tarafta oturan talîbin sağ elinden tutar, başparmağını kendi başparmağına rapteder. Talîp, sol eliyle dedenin dâmeninden (eteğinden) tutar. Onun solunda oturan eşi ve diğerleri kendinin sağında bulunanın eteğinden tutar. Dede, görülenlerin kulaklarına yakın bir mesafeden, onların işitebileceği hafif bir sesle “ Yedullâh ” âyetini okur:
- Kurân “Fetih sûresi” âyet 10: Ey Muhammed. Şüphesiz sana baş eğerek ellerini verenler, Allah'a baş eğip el vermiş sayılırlar. Allah'ın eli onların ellerinin üstündedir. Verdiği bu sözden dönen ancak kendi aleyhine dönmüş olur. Allah'a verdiği sözü yerine getirene, Allah büyük ecir verecektir.”
- Bu âyetin okunmasından sonra, Dede, cem evinde bulunanların tümünün işitebileceği yüksek sesle:
- “Lâ fetâ illâ Ali lâ Seyfe illâ Zülfikâr.
- Yardım Allah'tandır. Kazanç (fetih) yakındır. İnananlara müjde olsun.
- Ya Allah-ya Muhammed-ya Ali
- Pirimiz üstadımız Kutb-ı âlem Hünkâr Hacı Bektaş Veli, Şâh'ı Horasân... Destur-ı Pîr.”
- Diyerek görülen taliblerin ayrı ayrı sırtına, sağ elinin parmakları açılmış vaziyete, üç defa vurur. Bu Âl-i abâ (Muhammed, Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin) pençesidir. Dede ister kendi tâlibini görsün, ister vekil sıfatiyle başka ocak tâliblerini görsün aynı duayı okuyup, aynı işlemi yapar. Yapılan görgü Hünkâr Hacı Bektaş Veli 'ye nisbet edilmektedir.
- Erkânla görgü yapan Dedeler de aynı duaları ve aynı işlemi yaparlar. Yalnız tâlibin sırtını “ erkân ” adı verilen melheb ağacı ile sıvazlarlar.
- Görgüsü yapılmakta olan canlar meydana niyaz edip, geri geri çekilerek yerlerine giderler.
- Bundan sonra, meydana kurban getirilir. Kurbana su ve tuz verildikten sonra kurban sahibi, yönü dedeye dönük olmak üzere sağ eliyle kurbanın sağ ayağını hafifçe havaya kaldıracak biçimde tutar. Sağ ayağının ucu ile sol ayağını kapatır. Gerektiği takdirde, özellikle kurban birden fazla ise kurbancılar veya cem evinde bulunan canlar yardımcı olurlar.
- Dede önce Saffat Suresi'nin 103. ve 107. ayetlerini okur. “İkisi de Allah'a teslim oldular. Babası oğlunu alnı üzerine yatırdı. Biz, “Ey İbrahim, rüyayı gerçek yaptın” dedik. Bu denemede onu ödüllendirdik. Ona bir kurban fidye verdik.”
- Ondan sonra Dede “Kurban-ı Halil, Ferman-ı Celil, tığ-ı Cebraîl, itaat-ı İsmaîl” diyerek, kurbancılarla birlikte tekbîr getirirler:
- Allah-ü Ekber... Allah-ü Ekber... Allah-ü Ekber... Eşhedü en Lâ İlâhe İllâllah, Vallâh-ü Ekber... Allah-ü Ekber, Ve Lillâh'il hamd.
- Allah-ü Ekber... Allah-ü Ekber... Allah-ü Ekber... Eşhedü en Lâ ilâhe İllâllah, Vallâh-ü Ekber... Allah-ü Ekber, Ve Lillâh'il hamd.
- Allah-ü Ekber... Allah-ü Ekber... Allah-ü Ekber... Eşhedü en Lâ İlâhe İllâllah, Vallâh-ü Ekber... Allah-ü Ekber, Ve Lillâh'il hamd.
- Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ zülfikâr.
- Nasrûn-min Allahi ve fethün karîb ve beşşr'il mü'minîn
- Yâ Allah. Yâ Muhammed. Yâ Ali.
- Pîrimiz üstadımız Hünkâr Hacı Bektaş Veli.
- Diyelim gönül birliğiyle Allah... Allah...
- Dede, bunları söyledikten sonra aşağıdaki gülbankı söyleyecektir. Tüm cem evinde bulunanlar, secdeye varırlar, gülbankı alınları yerde dinlerler, her cümle sonunda bir ağızdan “Allah... Allah...” derler.
- “Allah... Allah... Akşamlar hayır ola. Hayırlar feth ola. Şerler def ola. Münkirler mat, münafıklar berbad ola. Müminler şâd ola. Meydanlar abad ola. Sırlar, mestur, gönüller mesrur ola. Hak-Muhammed-Ali yardımcımız ola. On İki İmam, on dört mâsumu pak, on yedi kemerbest katarlarından, didârlarından ayırmaya. Pîrimiz, üstadımız Hünkâr Hacı Bektaş Veli muin ve destgirimiz ola. Cenab-ı Hak münkir, münafık şerrinden, adû mekrinden hîfz-ı emande eyleye. Dertlerimize derman, hastalarımıza şifâ, borçlarımızı edâ nasîb ve müyesser eyleye. Allah, devlet ve milletimizi kılıcı keskin, sözünü üstün eyleye. Gökten hayırlı rahmetler, yerden hayırlı bereketler ihsan eyleye. Nâmerde muhtaç eylemeye. Kurbanlarımızı, Dergâh-ı İzzetinde kabûl eyleye. Lokmaya sevap yazıla. Kazaları, afetleri, belaları defetmiş ola. Dil bizden, nefes Hazret-i Hünkâr'dan ola. Nûr-ı Nebi, Kerem-i Ali, Gülbank-ı Evliyâ Hünkâr Hacı Bektaş Veli. Gerçek erenler demine hû.”
- Duayı müteakıp, zâkirler (âşıklar) kurbanla ilgili üç nefes ve bir düvaz söylerler.
- (...)
- Düvaz bitince, zâkirler sazlarının üstüne hafif eğilerek, “Allah... Allah!..” deyip dua isterler.
- Dede, onlara dua verir.
- “Allah, Allah. Hizmetleriniz kabul muradlarınız hasıl ola. Ağzınız ağrı, dert görmeye. Zikrettiğiniz erenlerin evliyaların himmetleri üzerinizde hazır ve nâzır ola. Dem-i Hünkâr, Kerem-i Evliyâ, gerçek erenler demine hû...”
- Duayı takiben, ferraş (süpürgeci) meydana üç defa car (süpürge) çalar. Ve süpürgeyi sol kolunun altına alarak dara durur. Dede “Allah, Allah!. Hizmetin kabul ola. Muradın hasıl ola. Seyyid Ferraş efendimizin himmeti üzerinde ola. Erenler demine hû.” diye dua verir.
- Burada söylenen nefesler ve düvaz, doğal olarak bölgelere veya zâkirin (âşık, ozan) bilgisine göre değişir. Belli bir nefesin veya düvazın söylenmesi zorunluğu yoktur.
- Kurban işlerinin de böylece bitmesiyle dede, o zamana kadar diz üzeri oturmakta olan cemaata:
- “Dar çeken dîdar göre; erenler safasına vara... Gerçeğe hû...” diyerek bir mola verir. “Eşik yoklayana da destur” verir. İhtiyacı olanlar dışarı çıkarlar. İçenler, sigara yakalabilirler. Bir süre sonra hizmete, “Çerağ uyarılması” ile başlanır.
- Çerağcı önceden temiz bir bez içine tuz kor. Kurbanın eritilmiş yağı bir kaba konulur. Yanacak biçimde fitil yapılır. Gelenek bu olmakla beraber, hazır mum da çerağ olarak yakılmaktadır. Çerağcı, çerağ malzemesini Dede'nin bulunduğu yere yakın olmak üzere meydana koyup dara durur. Cemaatın da duyacağı yüksek sesle şu âyeti okur:
- Kuran, “Nûr sûresi” âyet 35: “Allah göklerin ve yerin Nûru'dur. O'nun nûru, içinde ışık bulunan bir kandil yuvasına benzer. O ışık bir cam içindedir. Cam ise sanki inci gibi parlayan bir yıldızdır. Bu, ne yalnız doğuda ne de yalnız batıda bulunan bereketli zeytin ağacından yakılır. Ateş değmese, bile, neredeyse yağın kendisi aydınlanacak. Nûr üstüne nurdur. Allah dilediğini nûruna kavuşturur. Allah insanlara misaller verir. O her şeyi bilir.”
- Eğilip Çerağı uyandırır (yakar). Çerağ yanarken diz üzeri şu tercemanı okuyarak cem erenlerini salavat vermeye çağırır:
- “Çerağ-ı rüşan, fahr-i dervişan, zuhur-ı iman, himmet-i Pîran, Pîr-i Horasan, küşâd-ı meydan, kuvve-i Abdalân, kanun-u evliyâ gerçek erenler demine hû... Çerağ-ı evliyâ nurü's-semavat, ki bu menzildir o Tur-ı münacat.
- Kaçan kim ruşen ola kıl niyaz, Muhammed Ali'ye candan salâvat.”
- Tüm cemaat salavat verir.
- “Allahümme salli alâ Seyyidina Muhammed Mustafa. Allahümme salli alâ Seyyidina Aliyye'l Murtaza. Allahümme salli alâ Seyyidina Hasanü'l Müçteba. Allahhümme salli alâ Şehid-i Kerbela. Allahümme salli alâ Seyyidina Zeynel-ı Abâ. Allahümme salli alâ Seyyidina Bakır Bahâ. Allahümme salli alâ Seyyidina Kâzım Mûsa. Allahümme salli alâ Seyyidina Ali Sultan Rıza. Allühamme salli alâ Seyyidina Muhammed Taki. Allühamme salli alâ Seyyidina Ali Naki. Allahümme salli alâ Seyyidina Hasan Askeri. Allahümme salli alâ Seyyidina Muhammed Mehdi.”
- Çerağcı, salavattan sonra, çerağın sağına, soluna ve önüne niyaz ettikten sonra ayağa kalkar, geri geri çekilir, meydanın orta yerinde dara gelip bir düvaz okur.
- (...)
- Düvaz bitince, “Ber cemali Muhammed, kemâl-i İmâm Hasan, Şâh Huseyn, Ali ra bülende salâvat.” diyerek cemde bulunanları salavat vermeye çağırır. Cem evinde bulunanların hepsi:
- “Allahümme salli alâ Seyyidina Muhammed ve alâ âl-i Muhammet” diye salavat verirler.
- Dede dua okur:
- “Allah, Allah. Hizmetin kabul, muradın hasıl ola. Câbir Ansari'nin himmeti üzerinde ola. Gerçek erenler demine hû.”
- Çerağcının meydanı terk etmesinden sonra zâkirler üç düvaz okurlar. Çerağ ile ilgili düvazlar tercih edilir. Âşık çerağ ile ilgili düvaz bilmiyorsa başka düvazlar da söylenebilir. Hatâyi 'nin şu ünlü düvazı okunur:
- “Hata ettim Hûda yaktı delili
- Muhammed Mustafa yaktı delili
- Ol Âl-i Aba'dan Hayder-i Kerrar
- Aliyyü'l Murtaza yaktı delili
- Haticetül Kübra Fatıma Zehra
- Ol Hayrü'n nisâ yaktı delili
- İmâm Hasan aşkına girdim meydana
- Huseyn-i Kerbelâ yaktı delili
- İmâm Zeynel, İmâm Bakır-ü Cafer
- Kâzım, Mûsa Rızâ yaktı delili
- Muhammed Taki'den hem Ali Nakî
- Hasanü'l Askerî yaktı delili
- Muhammed'ül Mehdi ol sahip zaman
- Eşiğinde âyet yaktı delili
- Bilirim günâhım hadden aşubdur
- Hünkâr-ı Evliya yaktı delili.
- On İki İmâmdandır bu nûr Hatâyi
- Şir-i Yezdân Ali yaktı delili
- “Yakti delili” nakaratı ikinci söyleyişte “Kurdu bu yolu” ve üçüncü söyleyişte “Kabul eylesin” denilerek düvaz üç defa söylenmektedir.
- Düvaz bitince sazlarının üzerine eğilip dua bekleyen zâkirlere dede şu duayı verir:
- “Allah... Allah... Hizmetleriniz kabul ola. Muradlarınız hasıl ola. Muhammed Ali, Ehl-i beyt katarlarından, didarlarından ayırmaya. Adlarını zikrettiğiniz On İki İmâmlar'ın himmeti üzerinizde ola. Diliniz dert görmeye. Dil bizden, nefes Hazret-i Hümkârdan ola. Gerçeğe hu...”
- Bundan sonra Carcı (Ferraş) meydana üç defa car çalıp dara durur. Dede, “Allah... Allah!.. Hizmetin kabul, muradın hasıl olsun. Seyd-i Ferraş yoldaşı olasın. Ellerin dert gönlün keder görmesin. Gerçekler demine hu...” diye dualar.
- Duayı takiben, sakka (İbriktar) bir elinde leğen, diğer elinde ibrik olduğu halde, dededen başlamak üzere orada bulunanların hepsinin eline su döker. Bu daha çok sembolik bir yıkama, bir nevi abdest almadır. Abdestsiz ceme katılınmaz. Cemâatın eline su döken ibriktar ve yanında elinde havlu bulunan bir bacı birlikte dara dururlar. Dede, “Allah... Allah... Hizmetleriniz kabul ola. Dileğinizi Hak, Muhammed-Ali vere. Elleriniz dert görmeye. Gönlünüz incinmeye. Yoluna hizmet ettiğiniz Pîr'in himmeti üzerinizde ola. Dil bizden, nefes Hünkârdan ola. Gerçeğe hu...” diye dua eder.
- Bundan sonra sıra “ Tevhîde ” gelmiştir. Adından da anlaşılacağı üzere Allah'ın birliği zikredilen tevhîdde, taçlama düvazı ile kutsal isimler de anılır. Taçlama düvazının her kıta arasında, cemaat tümüyle tempo tutarak “Lâ İlâhe İllâllah” derler ve tempoya uyarak iki tarafa vecd ve huşu içinde dalgalanırlar.
- Tevhît Alevî - Bektâşi ayininin temel kurallarındandır.
- Zâkirler, Dede'den destur isteyerek düvaza başlarlar:
- (Dörtlükler, yan yanadır.)
- “Bugün Pir bize geldi
- Gülleri taze geldi
- Önü sıra Kanber'i
- Ali Murtaza geldi
- (...)
- Ali Murtaza Şâhım
- Yüzüdür kıblegâhım
- Miraçtaki Muhammet
- Âlemde padişâhım
- Düvaz bitince cem evinde bulunan bütün canlar bir ağızdan:
- “Lâ İlâhe İllâllah
- Ali Mürşid Ali Şâh
- Ali Hayder Ali Şâh
- Ali Esed Ali Şâh
- Ali Şir'dir Ali Şâh
- Eyvallah Şâhım Eyvallah
- Lâ İlâhe İllâllah.”
- Şeklindeki yedi mısralık “tevhîd”i üç defa tempo ile koro halinde okuyup, alınlarını yere koyarak secdeye varırlar. O zaman dede, şu gülbankı okur:
- “Allah... Allah...
- Meded Allahım meded
- Gel derdime derman eyle
- Yetiş Muhammed Ali
- Gel derdime derman eyle
- İmâm Bâkır'ın katına
- Cafer'in ilm-ü zâtına
- Mûsa Rızâ hürmetine
- Gel derdime derman eyle
- Hasan Hüseyin aşkına
- Sen yardım eyle düşküne
- İmâm Zeynel'in aşkına
- Gel derdime derman eyle
- Şâh Taki ve ba Nakî
- İmâm Hasanü'l askeri
- Yarlıga ben Kemteri
- Gel derdime derman eyle
- Gel haktan dilek dile
- Mehdî Sahib zaman gele
- Dedemoğlu Secde kıla
- Gel derdime derman eyle”
- “Allah... Allah... Vakıtlar hayrola. Hayırlar fethola. Şerler defola. Secdeye inen başlarınız ağrı dert görmeye. Adlarını çağırdığımız On İki İmâmların hüsnü himmetleri üzerimizde sâyeban ola. Dil bizden nutuk Hazret-i Hünkâr'da ola. Dem-i Balım kerem-i evliyâ, gerçek erenler demine hû.”
- Bu gülbankı takiben dede veya rehber “Allah!.. Allah!.. Dâr çeken didar göre. Didar gören cehennem narı görmeye. Erenler sefâsına vara. Gerçeğe hû.”
- diyerek hizmete fasıla verirler. Cemde bulunanlar sigara, su, meşrubat içerler. İhtiyacı olanlar dışarı giderler.
- Bir süre geçtikten sonra Dede, “Ebed, erkân!” der. Tüm cem erenleri diz üzeri gelir.
- Meydanın ortasında dâra gelen Ferraş (Carcı) “Hamdülillah Pîr'imiz Hazret-i Bektaş'tır. Üstadımız, Âl-i Muhammed'den Seydî Ferraş'tır. Bercemâl-i Muhammed, kemâl-i Hasan, Huseyn, Âl-i ra Bülend'e Salâvat” der.
- Tüm cemaat “Allahümme Salli alâ Seyyidina Muhammed ve alâ Âl-i Muhammed” diye selâvat getirir.
- Dede Car duası verir:
- “Allah... Allah... Hayırlar fethola. Şerler defola. Münkir, münafık matola. Süpürgeci Selman... Kör olsun Yezîd-ü Mervan. Carımıza yetişsin Ali Şâh-ı Merdân. Hizmetin Hakk'a geçe. Seydi Ferraş'ın himmeti üzerinde ola. Yüzün ak ola. Nûr-u Kerem-i Ali Pîrimiz Hünkârımız Hacı Bektaş Velî demine hû...”
- Sıra miraçlama okunmasına gelmiştir. Zâkirler şu miraçlamayı okurlar:
- “Mirâc okudu Cebrail
- Muhammed Mustafa mâh'i
- Hak emrine oldu kail
- Eyledi hem yandı bir çırak
- Gayîbdan yandı bir çırak
- Çünkü yakîn oldu ırak
- Cebrail getirdi Burak
- Bindi ol Habib-ullâh'”
- Bir nidâ erişti Hâktan
- Yâ Muhammet in Burak'tan.
- Göz kamaşır şerer-nakdan
- Müminlerin kıblegâhı
- Yolda rast geldi bir şir
- Yâ nedir bu işe tedbir
- Hâtemi'ni ağzına vir
- Sundi iki cihân Şâhı
- Onda gördü bir nev-civân
- Yüzü şems-i mâh tâbân
- Cemâline oldu hayrân
- Nazar kıldı âl-Allahı
- Gayibden geldi yeşil el
- Verdi si-pâre engûr asel
- demde gördü bir mahfel
- Selman'ın Şey'en Lillâh”
- Oldu Mirâc'ın mübârek
- Hak kıldı Kuran tebârek
- Şanına levlake levlak
- Padişahlar padişahı
- Buyurdu ol nûr-ı vâhid
- Size armağan bu tevhîd
- Cümlesi de oldu sâcid
- Zikretti Kelâmullâh”
- Gözleri Kurret'ül ayn
- Ali bîn Hasan Huseyn
- İmâm Zeyne'l Abidîn
- Gürüh-ı nâci güvah”
- Burak kadem bastı arşe
- Erişti fevk-al Ferş'e
- Hak kâdirdir cümle işe
- Eyledi bu gez-nigâh”
- Miraçlamanın onuncu kıta'sındaki:
- “Ayak üstü kalktı server” mısrası okunurken bütün cem erenleri ayağa kalkarlar. On ikinci kıtadaki “Oturdu Hak makamına” mısrası okunurken herkes yerine oturur. Zâkir ondan sonra gelen mısrada “Hû... dedi gerçek demine” derken cemde bulunanlar zâkire katılıp “Hû...” derler.
- On üçüncü kıtadaki “Cümlesi de oldu sâcid” mısrası okunurken tüm cem erenleri oldukları yere secde ederler.
- Miraçlama okunurken genellikle bir erkek ve bir bacı samah yaparlar. Daha fazla samahçı ile kalabalık olmamasına özen gösterilir.
- Miraçlama bittikten sonra, samah eden erkek ve bacı yan yana dara dururlar. Dede, samahçılarla beraber dua beklemekte olan zâkirlere de dua verir:
- “Allah... Allah... Cümle âlemi yaradan nûr-ı mutlak ya Allah, ya Allah, ya Allah!... Nûr-ı Nübüvvet, yâ Muhammet, ya Muhammet, ya Muhammet... Nûr-ı Velâyet, ya Ali, ya Ali... Ekber-i Ümmehât Hatice ve Fatıma analarımız, Hasan, Huseyn, Zeynel, Bâkır, Ca'fer, Mûsa, Rızâ, Takî, Nakî, Askerî ve Mehdî cümle imâmeyn, Kutbü'l-Ârifîn, gavs-el vasılîn Seyyid Muhammet Hünkâr Hacı Bektaş Velî hürmetine yaptığımız ibadetler, okuduğumuz gülbanklar, samahlar ve cümle hizmetler hûzur-ı Bâri'de kabul ola... Allah cümle kusur ve günahlarımızı bağışlaya... Doğru yoldan ayırmaya... Şeytan şerrinden, münâfık mekrinden koruya... Kötülere eş etmeye... Eşimize, dostumuza, komşumuza, çocuklarımıza yeryüzündeki cümle mümînlerle beraber hayırlı işler, hayırlı ameller, hayırlı düşünceler nasîb ve müyesser eyleye. Dîdar-ı Ali'den ve meşreb-i Hüseyn'den mahrum etmeye. Bilerek bilmeyerek yaptığımız günahlara geri döndürmeye... Samah yapan bacı ve kardeş, miraçlama söyleyen zakirler, hizmetlerinin pîrinden şefaat bulalar. Dil bizden, nefes Hünkâr Hacı Bektaş Veli'den ola... Nûr-ı Nebi, Kerem- Ali, gülbank-ı Muhammet, Hünkâr Hacı Bektaş Veli, dem-i pîr, kerem-i evliyâ, gerçek erenler demine hu...”
- Dede duasını bitirdikten sonra zâkirler ayrıca bir müsaade beklemeden, “Kırklar Samahı” nın ağırlanmasını çalmaya başlarlar.
- Miraçlama sırasında “Samah” yapanlar saftaki yerlerine geçip otururlar. Meydanın müsaadesi, genişliği oranında samahçılar, “Kırklar samahı” yapmak üzere meydana gelir. Genellikle altı erkek, altı bacı olmak üzere on iki sayısını tamamlarlar. Bulunmadığı takdirde daha az sayıda da olabilir.
- Ağırlama:
- “Sabahdan yönümü Hakk'a döndürdüm
- Muhammed-Ali'yi göreyim deyu
- Dünyanın gâmından çektim elimi
- Mürşid-i kamile ereyim deyu
- Varub bir kâmile yoldaş olmağa
- Ahd eyleyüb ikrarında durmağa
- Dört duvarın binasını kurmağa
- Ararım üstadım bulayım deyu
- Âşıkım serimi sevdaya saldım
- Aşkın ateşine tutuldum yandım
- İmâm eşiğinde peymançe durdum
- Ali'nin yoluna öleyim deyu
- Yürüme:
- Ol İmâm Hasen'i canımla sevdim
- Mazlûm Hüseyin'in gûlamı oldum
- İmâm Zeynel ile zindanda durdum
- Kendimi kırk pare böleyim deyu
- Her zaman anarım kesmem zikirim
- Adına kurbanım İmâm Bâkır'ın
- Dünü gün virdeyleyip okurum
- Cafer'den bir nasîb alayım deyu
- Hızlanma:
- Mûsa Kâzım dâmenine niyazım
- İmâm Rızâ'ya bağlıdır özüm
- Taki, Naki, Askeri'yedir sözüm
- Mehdî ile kılıç çalayım deyu
- Kul Veli'm Hakk'a secde ederim
- Hakk'ın buyurduğu yola giderim
- Dinim Hakk'tır Hak kelâmı ederim
- On İki İmâm'a ereyim deyu
- Samahçılar duaya durur. Dede dua verir:
- “Allah... Allah.. Hayır hizmetleriniz kabul ola. Muradlarınız hâsıl ola. İsteğinizi, dileğinizi Hak, Muhammet, Ali vere. Döndüğünüz samahlardan hayır, hasenat göresiniz. Ebû Zerr-Gîfarî'nin Hazret-i Fatıma'nın hüsn-ü himmeti üzerinizde ola. Aliyyü'l Murtaza, Kırklar Samahı'na kaydede. Gerçeğe hu...”
- Samahçılar saftaki yerlerine gidip otururlar. Sıra “Sakka suyuna” gelmiştir. Rehber “Edeb, erkân!” der. Herkes diz üzeri gelir. Sakka, su dolu bir kapla “Dâra” durur ve şu tercemanı yüksek sesle okur:
- “Bismillahirrahmanirrahîm. Ve cealna minel ma. Külli dai. Selâmullah alâ İmâm Huseyn... Ve Âl-i İmâm Huseyn... Evlâd-ı İmâm Huseyn... Lânetullâh katil-i İmâm Huseyn...” (Allah'ın lâneti İmâm Hüseyin'in kâtili üzerine olsun.)
- (...)
- Bercemâli Muhammed Kemâl-ı Hasan Huseyn Ali ra Bülende salâvat...”
- Cemde bulunanlar:
- “Allahümme salli alâ seyyidina Muhammed ve alâ âl-i Muhammet” diye salâvat verirler.
- Sakka, elindeki sürahiden küçük bir bardağa birer yudumluk su koyarak Dede ile beraber üç kişiye su verir. Su verirken yüksek sesle,
- “Geçmişiz biz can-ü başdan erenler aşkına
- Can gözü dem be dem Hakk'ı görenler aşkına
- Kerbelâ deşt-i gâmında can verenler aşkına
- Gözüm yaşı sebil etim Şâh-ı Şehîdan aşkına”
- der.
- Bundan sonra Sakka , meydanın çevresinde dolanarak elindeki sudan az miktarda olmak üzere tüm cemde oturanlara serper. Bir taraftan su serperken bu iş süresince yüksek sesle:
- “Selâmullah yâ Huseyn... Selâmullah yâ Huseyn... Selâmullah yâ Huseyn... Ahmed-i Muhtar aşkına... Hayder-i Kerrar aşkına... Sadık-ı Sakka Selman-ı Pâk aşkına... aşkına... Sakahüm yâ İmâm Hasan... Sakahüm Şâh Huseyn...
- Kıl şefaat katresi düşene Yâ Huseyn... Yardım eyle Allah Allah çağrışana yâ Huseyn... Selamullah yâ Huseyn... Selâmullah yâ Huseyn... Selâmullah yâ Huseyn...”
- Sakka bundan sonra meydanın ortasında dâra durur; Dede dua verir:
- “Allah... Allah... Hizmetini şehitler şâhı kabul etsin. Selmân-ı Pâk'in himmeti üzerinde olsun. Gerçeğe hû...”
- Bundan sonra zâkirler mersiye okurlar:
- “İtmeyüp Şâh-ı Peygamber'den hayâ Hak'dan hazer
- Sûfiyan-ı bî vefalar nakz-ı ahd etmiş meğer
- Kurretül-ayn-ı Rasulü eylemişler derbeder
- Var ise gel hâtır-ı Şâh-ı Rasûlullâh eğer
- Ey sabâ var Kerbelâ deştinden eyle bir güzer
- Ver bize lûtfet Huseyn İbn-i Ali'den bir haber
- (...)
- Mersiye okunmasından sonra, Sofracı elinde ekmek ve kurban lokması olduğu halde meydanın orta yerinde dâra durur ve şu tercemanı okur:
- “Evvel Allah diyelim... Kadim Allah diyelim... Geldi Ali sofrası, Hak versin biz yiyelim. Allah eyvallah, gerçeğe hu.”
- Cemde bulunanların sayısına ve meydanın genişliğine göre birkaç yere sofra serilir. Lokmalar konur. Herkes sofrada yerini alır.
- Dede:
- Kurân, “İnsan Sûresi,” 8. ve 9. ayeti okur: “Onlar içleri çektiği halde, yiyeceği yoksula, öksüze ve esire yedirirler. Biz sizi ancak Allah rızası için doyuruyoruz. Bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz, derler.
- Allah!.. Allah!.. Lokma hakkına, evliyâ keremine gerçekler demine... Destur-ı Pîr, izn-i mürşid, yürüyenin lokması yürüye, gerçeğe hû.” diye destur verir. Sofralarda oturanlar yemeklerini yerler. Sofraların hepsi yemeğini bitirince dede, sofra duasını yapar. Yemek yiyenler ve hizmet edenler, iki ellerinin parmak uçlarını sofraya koyarak bu vaziyette dedenin duasını, cümle sonlarında “Allah... Allah...” diyerek dinlerler. Dua şöyledir:
- “Allah... Allah... Elhamdülillâh... Nimet-i Celîl, berekât-ı Halil, şefaatı Rasûl, inayet-i Ali, himmet-i Veli”... Bu gide, ganisi gele... Hak, Muhammed, Ali kabul ede. Yiyene helâl, yedirene delîl ola... Yiyeni, yedireni, pişirip getireni hak saklaya, Hızır bekleye, şey'en lillâh Allah eyvallah hu...”
- Duadan sonra, sofradan alamayanlar veya arzu edenler yemeğe devam ederler. Ayrıca dua okunmaz.
- Dem içenler, o iki hizmetin devamı sırasında verilen aralarda ve lokma sırasında dem içebilirler. Ancak hiçbir zaman sofraya dem konmaz. Demi içenlere “Saka” verir. Dem bardağını alanlar, dedenin önünde iki diz üzerine gelip duasını aldıktan sonra demini içer veya dede önceden müsaade etmişse, olduğu yerde diz üzeri gelip, iki eli arasına aldığı bardaktaki demi, öne hafifçe eğilip dedeyi ve cemaatı selamladıktan sonra sır eder (içer). Dem dağıtan sadece sakîdir. Başkaları ve özellikle bacılar, kesin olarak dem dağıtamazlar.
- Yemekten sonra, “Carcı” meydana üç defa süpürge çalarak dara durur. Dede “Allah... Allah... hayır hizmetinden şefaat bulasın. Seyyit Ferraşın himmeti üzerinde olsun, gerçeğe hu.” diye dua verir.
- Zâkirler, üç nefes ve bir düvaz söylerler.
- (...)
- Düvazı takîben, dede dua verir. Bu gülbang aynı zamanda cem birleme gülbangıdır. Bununla beraber bu düvazdan sonra cemin sona ermesi gerekmez. Ceme katılanlar arzu ederler ve Dede de uygun görürse muhabbet, deyiş, düvaz ve samahlarla istenildiği kadar sürdürebilir. Kural, görgü ceminin bu düvazdan sonra Dedenin verdiği dua ile sona ermesidir. Dua:
- “Allah... Allah... Akşamlar hayrola. Hayırlar fethola, şerler defola. Müminler şad ola, meydanlar abad ola... Sırlar mestur ola. Hak-Muhammed-Ali erenler ceminde hizmet bezledenleri, cemde bulunan bacıları, kardaşları cümle muhîbb-i Ehl-i Beyt'le bareber dîdarlarından, katarlarından ayırmaya... On İki İmâm, On Dört Masum-ı Pâk, On Yedi Kemerbest'in himmetleri üzerimizde ola. Kutbü'l Arifîn, Gavs'el Vasilîn Seyyid Muhammed Hünkâr Hacı Bektaş Velî muin ve destgirimiz ola... Üçler, beşler, yediler, Kırklar ve ricâl-el gayb erenleri safa-nazarlarnı esirgemeye. Cenâb-ı Hak cümlemizi münkir-münafık şerrinden, adu mekrinden hıfzı emande eyleye. Dertlerimize derman, gönüllerimize iman, hastalarımıza şifa, borçlarımızı eda nasîb eyleye. Güruh-ı Naciye ve zümre-i salihîne katılmak müyesser eyleye. Namerde mutaç eylemeye... Vaktımız hayır gele. Dil bizden, nefes, Hazret-i Pîr Hünkârımız Hacı Bektaş Velî'den ola...
- Oturanı duran, koğsuz gaybetsiz evine varıp yastığına baş koyan sağ yata selamet kalka... Ali yoldaşı, Hızır kılavuzu ola. Gerçek erenler demine hu...”
- Cemde bulunanlar, meydandan niyaz ettikten sonra çekilip evlerine giderler. Dede ile hizmet sahipleri kalınca, dışardaki bekçiler de çağrılır. Rehber sağ başta olmak üzere duaya dururlar. Dede:
- “Allah... Allah... Hizmetleriniz Hünkâr Hacı Bektaş Velî Dergâhı'na yazıla. Hizmetiniz kabul, mûradınız hasıl ola. Allah korktuğunuzdan emin, istediğinize nail eyleye... Hizmetinde bulunduğunuz erenlerin, evliyaların himmetleri sizinle beraber ola. Nûr-ı nebî, Kerem-i Ali gerçekler demine hû...”
- Duayı müteakip dede ayağa kalkar. Çerağı meydanını ortasına getirir. Yönü Peygamber postu denilen kendisinin vekâleten oturduğu posta dönük olmak üzere diz üzeri oturur. Hizmet sahibleri dedenin geri tarafında duadakı sırayı bozmadan ayakta beklerler. Dede:
- “Allah... Allah... Batın oldu, çerağı nûr-ı Ahmed. Zâhir oldu şems-i mâh-ı Muhammed. Allah eyvallah hu dost...” der ve çerağı sır eder, başka deyimle delîli dinlendirir (Çerağı söndürür.)
- Hep birlikte meydan-ı erenlere niyaz ederek, cem evini terk ederler.
- Verdiğimiz örnek, görgü kurbanı (terceman kurbanı), ikrar verme (yola alınma kurbanı), musahib kurbanında aynen uyulanır.
- Yıl kurbanı ve Abdal Musa kurbanında da genellikle aynı kurallar geçerlidir. Bazı bölgelerde, deyiş, düvaz ve samahla yetinilmekte ise de genel ve temel kural, örnek verdiğimiz biçimdedir.
- Kurban Bayramı'nda, adak kurban kesilmesinde, Muharrem kurbanında, Nevruz ve Hızır İlyas ve ziyaret kurbanlarında sadece deyiş ve düvazlar ve dualar okunur.
- (Bu örnekte anlatılan cem; her yer için geçerli değildir. Özellikle dualar, diğer bölgelerde değişir. Dua sonlarında, dedelerin ocak büyükleri de duaya eklenir.
- Bugün Ocakzade denilen, eskiden genellikle “Sufi sürekleri” olarak adlandırılan kesimler Hacı Bektaş Veli dışından, soyları 12 İmamlara bağlanan dedeler grubu olarak Alevilerin önemli bir bölümünü denetim altına almışlardır. Temeli aynı olmakla birlikte, bu Ocakzade kesimi ile Çelebi kesimi arasında uygulamada bazı farklılıklar görülür.)
|
Bugün 29248 ziyaretçikişi burdaydı! |
|
|
|